Pages

27 Mart 2013 Çarşamba

"daha önce hiçbir şeyi, hiç kimseyi sevmemiş gibi sevin.
  muhtemelen, kendiniz için yapabileceğiniz en iyi şey, bu olacak."


9 Eylül 2012 Pazar

içimizdeki şeytan.

'' Fakat nasıl inanmalı?.. Kendime inanmadıktan sonra... Bir gün içinde, birkaç saat içinde kendimin ne çirkef olduğumu öğrendikten ve yirmi altı seneden beri saklamaya muvaffak olduğum aşağılık ruhumu bir karış önümde gördükten sonra, kim olursa olsun, bir insana inanmak mümkün müdür? Benden bunu nasıl istersiniz?.. Fakat lazım... Madem ki sen istiyorsun... Herkesin benim kadar kepaze olması şart mı? Belki siz başkasınız... Bir insandan haksız yere şüphe etmek en korkunç şeydir. Aldanmak pahasına da olsa bunu yapmamalı. ''

17 Haziran 2012 Pazar

teşekkür.

ben değiştim. senin sayende, veya yüzünden. bilmiyorum.

seninle ilk tanıştığım zamanki kadar mutsuz, umutsuz, yılgın değilim; seninleyken olduğum kadar mutlu, umutlu, güçlü olamasam da.


eskisi gibi cesur değilim, sana koştuğum gibi gözümü kapayıp koşmuyorum artık inandığım şeylere. ama seninleyken korktuğum kadar korkmuyorum kaybetmekten. ''ne olabilir?'' diyorum, ''bak her şeyle başa çıkabiliyor insan.'' üzülmek eskisi gibi ürkütmüyor. nasıl olsa geçiyor. her şey olması gerektiği noktaya varıyor; ama geç, ama erken.


''zaman'' demiyorum artık. seninleyken olduğum kadar sabırlı değilim. ama ''yarın''lara ertelememeyi öğreniyorum. ne söylenecekse, ne yapılacaksa; olması gereken zamanda, hırpalamadan, kırmadan, inceltmeden söylemeyi, yapmayı öğreniyorum.


artık eskisi gibi kolay kolay fedakarlık yapamıyorum. bir çeşit pazarlığa dönüştü içimde. ''karşılıksız'' kelimesini sempatik bir kelime gibi görmüyorum artık. ama kendimden eskisi gibi ödün vermiyorum. prensiplerimle, değerlerimle, doğrularımla olduğum gibi ayakta durabiliyorum. ama doğru, ama yanlış. kimlik kargaşası yaşamadan ''buyum'' diyebiliyorum.


risk almak cazip gelmiyor artık. belki monotonlaşıyorum hep sağlam adımlar atmak uğruna. ama kaygılarım, pişmanlıklarım yok denecek kadar az oluyor. gece kafamı yastığa koyduğumda ''keşke'' demiyorum çoğu zaman. netlik mutlu ediyor beni.


bak o eskiden gülüp geçtiğim klişe itiraflar nasıl samimi geliyor şimdi. yaşanabilirliği, olasılıkları, her şeyin mümkün olduğunu görüyorum, olgunlaşıyorum belki. ama bu yüzden şaşırtmıyor beni bazı şeyler eskiden olduğu gibi. öyle heyecanlı değilim, hep iyi ya da kötü bir şeylere hazırlıklıymışım gibi.


neticesinde değiştim. senin sayende, veya yüzünden. iyisini kötüsünü sorgulamıyorum. birlikte bir şeyleri değiştirebilmiş olmaktan daha değerli ne olabilir zaten, geriye ne kalıyor ki? reddetmiyorum, karşı koymuyorum, ''unuttum'' diye ya da diyerek mazimi yok saymıyorum; insan değişiminin, dönüşümünün hikayesini neden unutmak istesin ki?


teşekkür etmeyi öğreniyorum bir de. sayende ya da yüzünden, bilmiyorum ama, ''teşekkür ediyorum.''

28 Nisan 2012 Cumartesi

kabullenmek gerekiyor.
ne yaparsan yap, ne kadar müdahaleci, korumacı, öngörülü davranırsan davran, bir şeylerin senin isteğin dışında gelişebileceğini, tüm ihtimalleri hesaplamanın asla mümkün olmayacağını, bir yerde, bir şekilde, her şeyin aslında olması gerektiği noktaya varacağını. ama geç, ama erken.

17 Mart 2012 Cumartesi

''ağır yenilgiler alarak,
sadece susarak özlüyorum seni.
hiç tanımadan, ne garip.''

5 Mart 2012 Pazartesi

" "

" aşk kendini neye bıraktı pek çözemiyorum. ama bir şeye bıraktı. aşk artık yok. ne bileyim seni öpmeyi, sana dokunmayı falan özlemiyorum mesela. ama dizine yatıp bugün olanları anlatasım var. sensizken olanı biteni anlatasım var telaşla. telaşla, çünkü tekrar gideceğini bilirim. 

gitmelisin de. "


29 Şubat 2012 Çarşamba

''cevap''

Yakarışların samimi gelmiyor. 

Ne de olsa eninde sonunda başladığın yere döneceksin, ana rahminden bahsetmiyorum elbette, biraz dolaylama hakkım var sanırım. Ama basit düşünelim diyorsan,  neden geceleri rahat uyumak için cenin pozisyonunda yattığını ve bunun içgüdüsel sebeplerini anlatarak basitleştirebilirim. Ama ne dediğimi anlamaya çalışıyorsan, muhtemelen şu an hoparlörünü son sese getirip o ‘’zihin açıcı’’ şarkılarından birini loopa almışsındır. İkinci ihtimali ciddiye alarak devam edeceğim. 

Ki haklıysam, kül tablanı masana koyup bir sigara yakmışsındır çoktan.

Şöyle ki, önceden var olmayan, yani elbet var olan, ancak senin hayatını etkileyen herhangi bir olay, kişi, durum, sebep, sonuç ile alakası olası ihtimal skalasında bulunmayan; değil kanat çırpması, ışık hızıyla kendi etrafında dönmesi bile senin hayatında en ufak bir değişiklik yapmayacak biri için, sırf bir takım tesadüfler ve koşullamalar ikinizi bir araya getirmişken;  her şeyin farklı bir anlamı olabileceğine, ruhların çift yaratıldığına ve diğerinin bir yerlerde seni beklediğine,  ya da ne bileyim, bir elmanın iki yarısı romantizmine inanmak gerçekten sana da mantıklı geliyor mu? 

Doğruluğunu ya da yanlışlığını ispatlamayacağım. Ben klişe şeyler yazıyor olabilirim, yeteri kadar dramatik değil belki ancak, belki o okuduğun kitabın, izlediğin filmin sonunu söylemeye kalkınca kızmanın sebebi gibi mesela, her şeyin anlamlı ve beklenmeyen sonları olduğuna kendini inandırmak, tüm olan biteni senin yapmak istediğinin aksine daha anlamsız hale getiriyordur. Belki ümit etmek, mucize beklemek sanıldığı gibi insanı büyütmüyordur. Belki bir şeylere anlam kazandırmak;  sandığın kadar anlamlı olmama ihtimalini de varsayımların içine katmak, olacaklardan çok şu an olanlara odaklanmak, sonunu bilsen de o filmi izlemek, kitabı okumak, asıl olması gerekenin bulmaca çözmek, ya da gizemlere, pozitif ihtimallere bel bağlamak olmadığını kabullenmekle başlıyordur.  

Eline hiçbir şey geçmeyeceğinden emin olarak savaşmak değil belki kastettiğim. O yolda öğrenecek çok şeyin var, onlar da yeterli gelmeli demiyorum, hiç bu kadar minimal düşünmedim, biliyorsun.  Sadece kötü kurdun karnına taş doldurup kuyudan aşağı atmaktan daha olağanına inanabilmekten bahsediyorum. Ben de inandım zamanında, haklısın, ancak o masallara inanmanın tek yaptığı uykuya daldırmaktı. Bir noktadan sonra seni uyanık tutacak hikâyelere ihtiyaç duymalısın ve büyük ihtimalle duyacakların bir annenin sesi kadar masum olmayacaklar. 

Herkesin yaptığını yapmak, herkesin inandığına inanmak, var olanı var olduğu gibi kabul etmek düşündüğün gibi seni sıradan ya da ahmak yapmıyor. Hiçbir ipucun olmadığı halde, rastgele de olsa herhangi bir şey bulmak ümidiyle o çukuru kazmaya devam ediyorsun, ancak arkanda biriktirdiğin tozu toprağı görmüyorsun bile.  Aslında ne aradığını bilmediğin için, bulduğunla da ne yapacağını bilmiyorsun, tek ümidin, zamanın ve gücün yettiğince aramaya devam etmek, aradığına, ya da bulmayı ümit ettiklerine aklında bir anlam oturtana kadar. Bu kadar basit olamaz, değil mi? Onca kürek darbesi, senin o sırada orada bulunman, hatta yakınında bir kürek bulunması, hatta o gün ayağına eski ayakkabılarını giymiş olman bile, bunların hepsinin bir anlamı olmalı, değil mi?

Belki ısrarla koyduğun o soru işaretidir aradığın anlamları uzakta tutan. Belki gereken, sorulardan vazgeçip ortada olana, var olana, olması gerekene, olması gerektiği biçimde boyun eğmek, o tüm bulmak için çabaladıkların yokken ne kadar amaçsız, sefil olacağını düşünmek değil de; bulduklarının sana ne getirdiğini önemsemek, bir süre de olsa sözlük anlamlarıyla yetinmektir.

Aslında tavsiye vermiyorum, hayali bir karakterle konuşmak gibi düşün. Başka bir cevap vereceğimi biliyordun, belki bu şekilde değil.

Tüm bunlara rağmen, hala o cevabını ''yanlış'' verdiğim soruya alternatif bir cevap arıyorsan,

''Ortada yanlış bir cevap yok, çünkü doğru bir cevap da yok.''

20 Şubat 2012 Pazartesi

as forward as can be.


'' the moment we believe that we have never met
  another kind of love it's easy to forget
  when we are all alone, then we do both agree
  we have a thing in common this was meant to be. ''

13 Şubat 2012 Pazartesi

itiraf


birbirimizi kandırmayalım.

tüm yaşadığın, kendini yaşamaya zorladığın hikayelerin hepsi yalnızca o ''son'' sahneyi görmek için. 

bitişler can yakar, ve sen acıyla büyümeyi, kendince olgunlaşmayı, ''yaşadım'' demeyi seviyorsun.
bitişler zordur, ve sen kolay elde edebildiğin zaferlerin seni yüceltmeyeceğini, ancak kendinle ve diğerlerinin doğrularıyla savaşarak zoru elde edebileceğini biliyorsun.
bitişler sorgulatır, ve sen hayatı ve sana sunduklarını sorguladıkça bambaşka çizgilerde yürüdüğünü görerek kendini farklı ve mutlu hissediyorsun.
bitişler cesaret ister, ve sen başa çıkamadığın her savaştan kaçıp yepyeni, alışılmadık, daha önce yürümediğin yollara adım attığında kendini olabileceğinden daha cesur görüyorsun.
bitişler yalnızlaştırır, ve sen yalnız kalmak istemediğin halde henüz bulamadığın ve ancak kendinle tamamlayacağın eksik parçaları bulmak için kendini sonlara mecbur hissediyorsun.

ve en önemlisi;

bitişler yeni başlangıçlar demek, ve sen içten içe ümit etmeyi kesemiyorsun.

12 Şubat 2012 Pazar

yol

biraz zor biliyor musun?

bir yerde okumuştum; ''bir çırpıda açtığım bu yolu kapatmak, ağır ağır dönmek, vazgeçmek zor geliyor biraz. elbet yüreğim sızlar.'' diyordu.

daha da çok sızlayacak, biliyorum.

belki istemediğin, verdiğin karardan emin olmadığın halde tek çıkar yolunun bu olduğunu düşününce böyledir. belki ilk kez kendini mecbur hissetmenin getirdiği güçsüzlük bu kadar acıtıyordur. belki senin için anlamlı olan diğer her şeyi, herkesi sırf kendi iradene hakim olamayacağını düşündüğün için, henüz belki zamanı gelmeden bir kenara atıyor olmanın verdiği/vereceği pişmanlığı düşününce yiyordur için içini. 

bilmiyorum.

en başa dönüp yeniden başlamak bu kadar zor mu gerçekten? 

deneyip göreceğim.

yolda biraz huzur eşlik etsin diye,


'' - rüzgardan korunmaya çalışan bir dilenci görene kadar dikenli yollarda yürüyeceğim.''

11 Şubat 2012 Cumartesi

son

bu sabah o çok sevdiğim, sonunu bildiğim halde bitmesin diye bunca zaman izlemekten kaçtığım filmi nihayet bitirdim.

bu da son sahnesi.

''bir anın doğması için, ötekinin ölmesi gerekir.'' 
istinye, 11.02.2012, 07.40

5 Şubat 2012 Pazar

uç!


bir gün bu şarkıyı gülümseyerek söyleyeceğim, biliyorum. şimdilik, belki birkaç damla gözyaşı.





''gitmekten mutlu değilim, ama yeniden başlamak için mutlu olmak gerek.''


dua.

7 rakamını sevmiyorum. o günden de, aydan da, yıldan da nefret ediyorum. 
''07.07.07'' 
böyle günlerde genelde mucize beklenir, gerçekleşir mi bilmem, ben mucizelere inanmıyorum diye mi geldi o gün o haber acaba?

gerçi sen ''bundan da öğrenilecekler var, olması gerekiyormuş.'' diyorsun, zaten var olan mükemmelliğini tanrısallaştırmak için sanki.

üzülüyorum. korkuyorum da. sonra benden bekleyebileceğin belki tek şeyi gerçekleştiremediğim, senin gibi biri olamadığım, ve artık istesem de olamayacağım için kendime kızıyorum. en çok da korkuyorum. ya gidersen? şimdi? her şey böyleyken?

gitme ihtimalini düşünürken bile nefesim daralıyor. ''çok erken'' diyorum, hoş hiçbir zaman vakti geldi diyemem ki.

tam 4,5 yıldır senin için, varlığından emin olamadığım tanrıya her gün dua ediyorum. oradaysa, duyuyorsa, en masum dualarımı kabul eder diye. ne pahasına olursa olsun.

ve eğer oradaysa, duyuyorsa, bu kadar adaletsiz davranmamalı, senin gibi biri için, tüm bunlar fazla. 

çok erken.